
Harput'un Taşında Tarih, Ovasında Beton
Abdullah Sönmez
Bundan tam dört bin yıl önce Hurriler ilk yerleşmişti Harput’a. Ardından Urartular, Romalılar, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı… Ne medeniyetler geçti Doğu’nun kapısı Elazığ’dan!
Ama ne hikmetse, 3900 yıl boyunca yerleşim yeri olarak kullanılan Harput’un son yüz yılı, ovaya doğru “beton istilası”yla geçti.
En sağlam yerlere cenazelerimizi gömdük; Harput’ta depremden en az etkilenecek yapılarımız mezarlıklarımız oldu. Binlerce dönüm tarıma elverişli toprağımız, bugün beton yığınlarıyla dolu.
İki büyük fay hattının tam ortasındayız — kuzeyden ve güneyden gelen depremler şehri sarstığında ya aklımıza geliyor, ya aklımız duruyor.
Bir hayal kurun: Harput’tan Gülmez’e, Şahinkaya’dan Keban Baraj Gölü’ne uzanan bir şehir… Sahili olan bir Elazığ! Su kenarında parklar, bahçeler, belki küçük bir tekne turu bile… Olmaz mıydı güzel?
Maraş depreminde Osmaniye’yi, Antakya’yı gördük; ova içindeki yerleşimlerin nasıl yıkıldığını hepimiz biliyoruz. Erzincan da aynı hatayı yaptı, defalarca yıkıldı, defalarca yeniden inşa edildi.
Oysa şehir planlaması kısa vadeli bir heves değil, uzun vadeli bir vizyondur.
Biz artık 100 yıl sonrasını düşünmek zorundayız. Zaman çok hızlı geçiyor. Bizden sonrakiler için yatay mimariyle, geniş yollarla, seyrek konutlarla sağlam bir şehir planı yapmalıyız.
Bu şehir yeniden üreten bir tarım şehri olabilir.
Belki de Harput Mezarlığı’nı taşıyarak, o sağlam zeminde hemşerilerimize güvenli evler kurabiliriz. Elbette Harput’un tarihine dokunmadan, onun ruhunu koruyarak…
Harput’un taşına sinmiş tarih, bize aslında çok şey söylüyor.
Yeter ki kulak verelim.