Selim Pusat

Terörsüz Türkiye: Bir Güvenlik Politikası Değil, Bir Devlet İnşasıdır

Selim Pusat

Türkiye, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına yalnızca yeni bir siyasi iklimle değil; devlet aklının yeniden tarih sahnesine çıktığı kurucu bir stratejiyle giriyor. Bugün artık konuştuğumuz mesele sadece terörle mücadele değildir; terörün devlet hayatından, millet psikolojisinden, siyaset dilinden, hatta hafızamızdan silinmesi meselesidir. Bu yüzden yaşadığımız süreci “güvenlik operasyonu” diye okumak eksik, “kurucu siyaset” diye okumak ise yerinde olacaktır.

Yaklaşık yarım asırdır Türkiye’nin enerji, emek, insan ve umut kaynaklarını tüketen terör; klasik anlamıyla silahlı tehdidin çok ötesine geçmiş durumda. Artık karşımızda sadece dağda konuşlanan örgütler yok. Dijital ağlarla beslenen, psikolojik harekât teknikleriyle devreye giren, finansal araçlarla nefes alan, siyaseti manipüle etmeye çalışan yeni bir hibrit yapı var. Yani terör, yalnız silah tutmuyor; aynı zamanda toplumun hafızasına, devletin iradesine ve demokratik meşruiyetine dil uzatıyor.

Bu nedenle Türkiye’nin geliştirdiği model, ne pazarlığa dayalı bir teslimiyet ne de sadece askeri yöntemlerin hakim olduğu dar bir güvenlik yaklaşımıdır. Bu model; hukuk, egemenlik, milli irade, toplumsal direniş ve stratejik devlet aklını aynı anda yöneten benzersiz bir milli format olarak tarihe geçiyor.

“Terörsüz Türkiye” kavramı, yalnızca silah bıraktırmakla sınırlı bir hedef değildir. Bu kavram;
    •    Devlete güveni yeniden tesis etmek,
    •    Devlet-millet bağını tahkim etmek,
    •    TBMM’yi çözümün merkezine yerleştirmek,
    •    Milli egemenliği yeniden tanımlamak anlamına geliyor.

Bu yönüyle mesele, sadece terörsüz bir ülke değil; terörü zihinsel, siyasal ve kurumsal olarak sistemin dışına itmiş yeni bir Türkiye tasavvurudur.

Bu çerçevede önümüzdeki günlerde Meclis bünyesinde oluşturulacak heyetin İmralı’ya giderek devlet adına değil, millet adına, hukukun ve TBMM iradesinin tanıklığını yapacak olması; sürecin ne kadar kurumsal, kontrollü ve milli bir zeminde ilerlediğini gösteriyor.
Burada mesele, bir görüşmeden çok daha fazlasıdır:
Bu, devletin kendi meselesini bürokrasi koridorlarında değil, milletin temsil makamı olan Meclis’te çözmeye kararlı olduğunu ilan etmesidir.

Tam da bu yüzden; sürece milletvekili vermeyi reddedecek her siyasi partinin, bunun gerekçesini sadece Meclis’e değil, doğrudan millete açıklamak zorunda kalacağı bir eşiğe gelmiş bulunuyoruz.

Çünkü artık Türkiye’de terör sorunu, bir siyasi tercih değil, devlet onuru ve millet iradesi meselesidir.

Bu defa silahlar bırakılırken, kalemler susmayacak…
Bu defa örgütler çözülürken, milletin hafızası güçlenecek…
Bu defa biten bir dönem değil, başlayan bir Türkiye konuşulacak.

Ve bu yeni Türkiye’de, terör sadece yenilmiş olmayacak;yeniden üreyemeyecek kadar tarihin dışına itilmiş olacak.

Yazarın Diğer Yazıları