Merve Taşel Öztekin

Duvarın Ardı: Betonlaşan Yalnızlığımız

Merve Taşel Öztekin

Şehir hayatının betonarme duvarları arasında, en hızlı unuttuğumuz kelimelerden biri sanırım "komşu" oldu. Eskiden bu kelime, sadece yan dairenin sakini anlamına gelmezdi; o, acil durumlarda ilk yardım hattıydı, ani gelen misafire uzatılan bir tutam maydanozdu, çay saatlerinin paylaşılan dedikodusuydu. Komşuluk, bir nevi zorunlu ama sıcacık bir aile uzantısıydı.

Peki ne oldu da, o samimiyet hızla buharlaştı?

Teknolojiyi ve yoğun iş temposunu suçlamak kolay, ama asıl mesele, modern yaşamın bize dayattığı bireyselleşme tapınağı olabilir. Artık kendi küçük hayat koşturmacamızda o kadar meşgulüz ki, duvarın ötesindeki insanın bir ihtiyacı olup olmadığını sormak, zaman kaybı gibi geliyor. Kapılarımız "hoş geldin" yerine "beni rahatsız etme" notuyla mühürlenmiş gibi.

Eskiden, "Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür" derdik. Şimdi ise komşunun varlığı bile görünmez oldu. Merdivende karşılaştığımızda kafamızı telefona gömmek, hızlıca asansöre atlayıp göz temasından kaçınmak, yeni komşuluk ritüelimiz.

Unutmayalım ki, bir toplumun en sağlam yapı taşı, büyük sözleşmeler ya da kanunlar değil; küçük bir güven ağıdır. O ağ, bir tas çorbayı paylaşmaktan, anahtarınızı emanet etmekten geçer. Deprem, sel gibi büyük afetler olduğunda ilk koşan, devlet kurumlarından önce her zaman o kaybettiğimiz komşudur.

Eğer hayatlarımızdaki güvenlik ve ait olma hissinin bu kadar zayıfladığından şikayet ediyorsak, belki de sadece akıllı telefonlarımıza bakmayı bırakıp, yanımızdaki kapıyı çalma cesaretini göstermeliyiz.

Zira bilmeliyiz ki, modernizmin tüm nimetlerine rağmen, en büyük lüksümüz hala, güvendiğimiz bir komşuya sahip olmaktır.

Yazarın Diğer Yazıları